EKO-SİGORTA

Tekafül 20. Yy kurumsallaşmıştır. İnsanlar tekafül sisteminden önce canlarını ve mallarını oluşabilecek risklerden dolayı ortaya çıkan maddi zararı telafi edebilecek farklı yöntemler geliştirmiştir. İslam öncesi Cahiliye Döneminde âkile sistemi ile risklerini paylaşırlardı. Cahiliye döneminde bir kişi başka bir kimseyi kasten öldürse dahi suçlunun kabilesi öldürme sonucu ortaya çıkan diyeti öderdi.  Hz. Peygamber bu sisteme sınırlama getirdi ve sadece kasıtlı olmayan bir öldürme, yaralama diyetini ödeyebilecekti. Bir kişinin âkile si babasının erkek akrabaları olurdu. Hz. Ömer devrinde divan sistemi kuruldu ve temeli yardımlaşma ve dayanışma esasına dayanmaktaydı. Artık suç işleyen kişinin âkilesini divanda aynı yere kayıtlı olanlar oluşturdu.

Yıldırım, Ş. (2020). TİCARİ VE KATILIM (TEKAFÜL) SİGORTACILIĞINDA. İstanbul, türkiye.

Ticari sigorta ilk 1976 yılında düzenlenen İlk İslam Ekonomisi Konferansında ele alınmıştır. Tekafül lehine ilk fetva ise 1977 yılında verilmiştir. Sudan’da ilk modern tekafül şirketi 1979’ da kurulmuştur. İslam İşbirliği teşkilatı 1980’ de tekafül sigortacılığını onayladı. Sonrasında ise Malezya, Bahreyn ve Suudi Arabistan’da tekafül uygulanmaya başlandı.
Özcan, S. (2017). https://dergipark.org.tr. dergipark: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/324542#:~:text=2.4.&text=Bu%20ba%C4%9Flamda%20Tekaf%C3%BCl%20sigorta%20uygulamalar%C4%B1na, sigortac%C4%B1l%C4%B1k%20onaylanm%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1r%20(EY%202015). adresinden alındı.

Sigortacı: Sözleşmede yer alan unsurlar çerçevesinde ücret karşılığı fonun idaresini üstlenen kişi. Riziko sigortacı tarafından üstlenilmektedir. Tekafül sigortacılığı için gerekli koşullardan biri ise fonunun sigortacılık faaliyeti yapmaya izin verilmiş bir şirket tarafından yönetilmesidir.

Sigorta Ettiren Katılımcı: Sigortacı ile sözleşme yaparak sözleşmede geçen primi ödemekle yükümlü kişi. Sözleşmede aksi belirtilmediği sürece doğan menfaatler katılımcıya aittir. Bu nedenle lehtar başkası olsa dahi riskin gerçekleşmemesi durumunda fonundan düşen paya ve gelire aksi belirtilmediği sürece katılımcı sahip olmaktadır.

Sigortalı: Sözleşme ile menfaati güvence altına alınan ve tazminat talep hakkı olan kişidir. Sigorta ettiren hem kendi menfaatini hem de üçüncü şahsın menfaatini güvence altına alır.

Terzioğlu, B. (2019). SİGORTA ACENTELERİNİN KONVANSİYONEL VE TEKAFÜL . İSTANBUL, TÜRKİYE.

Mudaraba modeli, kâr paylaşımına dayanan bir iş modelidir. Tekafül üyeleri arasında yapılır. Operatör, yatırımları yönetir ve elde edilen getiri, operatör ile katılımcılar arasında belirlenen oranlarda paylaşılır. Ortaklar, zarardan da sorumludur. Ancak, kâr paylaşımı sadece özkaynaklardaki artışta geçerlidir ve genellikle sermaye fazlası paylaşılmaz. Bazı şirketler, yatırımlardan gelecek kârlarla maliyetlerini karşılarlar.

Mudarebe sistemi, kâr-zarar ortaklığına dayanan bir yapıdır. Bu sistem, parayı kullanacak olan kişinin parayı kendi parası gibi en kârlı yatırımlarda değerlendirerek katma değer oluşturmasını sağlarken, aynı zamanda istihdam ve vergi gibi ülke ekonomisine önemli faydalar sağlar.

Vekâlet modeli, mudaraba modeline benzerlik gösterir. Katılımcıların katkıları yatırım ve sigortalama fonlarına ayrılır. Sigortalama fonundan yapılan ödemeler ve yatırım fonundan elde edilen fazlalar katılımcılara döner, ancak operatör bu fazlalıklardan pay almaz. Vekâlet operatörü, katılımcılar tarafından görevlendirilen bir “vekil” olarak hareket eder ve aldığı ücret belirlenen yüzdeye göre tahsil edilir. Operasyonlardan elde edilen kazançlarla yönetim ve diğer giderler karşılanabilir. Vekil zarara ortak değildir, ancak zarar oluşursa katılımcılardan ek fon talep edilebilir. Ancak, gerçek hayatta katılımcıların diğerlerini bilmedikleri için bu sistem pratikte zor olabilir.

Son zamanlarda, âlimler mudaraba modelinin uygun olmadığına dair endişeler dile getirilmiştir. Tekafülün “kâr” yerine “fazla” üretmesi ve sigorta riski nedeniyle oluşan yüklenim fazlasının kâr paylaşımı olmadığı, ancak riskten kaynaklandığı belirtilmiştir, bu da İslam Hukuku’na uygun olmadığına işaret etmektedir.

Hibrit model, mudaraba ve vekâlet modellerinin birleşimi olarak işler. Katılımcıların sisteme dâhil olması ve gelirin yönlendirilmesi, önceki modellere benzer şekilde gerçekleşir. Hibrit modelde, tekafül operatörü, katılımcıların bağışlarından belirli bir yüzde alır (vekâlet), aynı zamanda yatırımlardan elde edilen gelirlerin de önceden belirlenmiş yüzdesiyle pay alır (mudaraba).

Klasik vakıf modeli, katılım sigortacılığı şirketlerinin temelini oluşturur. Şirket, bir vakıf kurar ve başlangıç yatırımını yapar, ardından katılımcıların ödediği fonları toplar. Katılımcılar işletim ücreti öder ve vakıf tarafından ortaya konulan sermaye üzerinden hareket edilir. Elde edilen kâr, katılımcılar arasında paylaşılır. Bu model Pakistan, Güney Afrika, Sudan, Malezya ve Endonezya gibi ülkelerde yaygın olarak uygulanır. Vekâlet modeline göre, katılımcılar ön plandadır ve faaliyetler vakıf aracılığıyla hayırseverlik esasına dayanır. Katılımcılar, katılım payı ve bağışla sisteme giriş yaparlar. Sermayedara ve katılımcılara aynı risk düşer. Bu model, İslami finansın gereksinimlerine uygunluğu açısından en uygun model olarak kabul edilir. Kaynak yetersizliği durumunda faizsiz kredi kullanımıyla sistemin devamı sağlanabilir. Şirket sermayedarlarının tasarrufları da vakıf fonunda işletildiğinden, kâr payı artışı yatırım kararlarının daha dikkatli alınmasını sağlar.

Katılım sigortası ve geleneksel sigorta, aynı amaca hizmet eden ancak temel farklılıkları olan sözleşme türleridir. Katılım sigortası tamamen gönüllülük esasına dayanırken, katılımcıların ödediği bağışlarla yürütülür. Geleneksel sigortada ise prim karşılığı para kullanılır. Bağışlar tekafül sisteminde fon olarak toplanırken, primler sigorta şirketinde toplanır. Tekafül fonunda katılımcılar fonun sahibidir ve olası zararları üstlenirken, geleneksel sigortada riski şirket üstlenir. Dönem sonunda oluşan kar, katılım sigortasında katılımcılara iade edilirken, geleneksel sigortada şirketin kar hanesine eklenir. Katılım sigortasında İslami esaslara uygun yatırım araçları kullanılması zorunludur, ancak geleneksel sigortada yasal mevzuat kapsamında her türlü araç kullanılabilir. Geleneksel sigortada şirket, risk transferi için kar üretirken, katılım sigortacılığında şirket kar amacı gütmez ve katılımcıların risk paylaşımı için yardımlaşma ilkesine dayanır. Katılım sigortasında şirket işletmecidir ve dini esaslara uygun araçları tercih etmek zorundadır, ancak geleneksel sigorta şirketinin böyle bir zorunluluğu yoktur ve genellikle faizli yatırım araçlarını tercih ederler.

Sigortanın geçerli olabilmesi için icap-kabul, bedeller, meşru bir konu ve tarafların ehliyeti gibi unsurların bulunması gereklidir. İcap, teklifin yapılması, kabul ise bu teklifin kabul edilmesini ifade eder. Sigortada icap genellikle müşteri tarafından yapılır ve kabul sigortacının riskleri üstlendiği anda geçerlidir. Sözleşme yazılı ise, tarafların imzaları icap ve kabulü temsil eder. Sigorta şirketleri acenteler aracılığıyla işlem yapar ve acente ile şirket arasındaki ilişki vekâlet akdine dayanır. Bedeller, icap ve kabul gerçekleştikten sonra sabitlenir. Sigorta akdi meşru bir konu üzerine kurulmalıdır ve tarafların ehliyeti olmalıdır. İslam hukukuna göre, irade beyanları temyiz gücünden uzak olan kişilerin geçerli değildir.

Sigorta akdinin konusu, sigortanın İslam hukukundaki yerini anlamak için önemlidir ve farklı yaklaşımlara neden olmuştur. Bazılarına göre, sigorta akdinin konusu “ekonomik fayda” veya “riskin iliştiği şey”dir. Diğer bir yaklaşıma göre ise, sigorta akdinin konusu “güven, emniyet” ve “risk transferi”dir. Alım satım akdi çerçevesinde değerlendirilemeyen bu yaklaşımlar, bazı zorluklarla karşılaşabilir. Ancak, sigortanın özüne odaklanarak, sigorta akdinin güvenlik ve risk transferi üzerine kurulu olduğu kabul edilebilir.

I.                   Veri Sorumlusu

Bu aydınlatma metni, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu(“Kanun”)’nun 10. maddesi ile Aydınlatma Yükümlülüğünün Yerine Getirilmesinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ kapsamında “veri sorumlusu” sıfatıyla, “TOBB İkiz Kuleler C Blok Kat: 5/6/7/20 Dumlupınar Bulvarı No: 252 (Eskişehir Yolu 9 Km.) 06530 Çankaya/Ankara” adresinde mukim 0589005350800014 Mersis numaralı, Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğü’nde 83408 sicil numaralı, Ankara-Maltepe Vergi Dairesi’ne kayıtlı 589 005 3508 vergi kimlik numaralı Kredi Garanti Fonu A.Ş. (“KGF”) tarafından hazırlanmıştır.

 

II.                Kişisel Verilerin Hangi Amaçla İşleneceği

Kişisel verileriniz; kurumsal iletişimin yürütülmesi ve geliştirilmesi, KGF’nin erişilebilirliğinin ve KGF ile ilgili algıların tespit edilmesi ile KGF’nin hizmet kalitesi, yararlanıcı memnuniyetinin ölçümlenmesine yönelik anket çalışmaları sağlanması, hukuki ve ticari güvenliğin temini, talep, öneri, memnuniyet, şikayet, itiraz gibi bildirimlerin kayıt altına alınarak incelenmesi ve gerektiğinde yanıtlanması, KGF’nin taraf olduğu hukuki süreçlerin yürütülmesi, KGF yerleşkelerinde güvenlik amacıyla kapalı devre kamera kayıtlarının alınması, KGF santral sistemi üzerindeki aramaların ve görüşmelerin kayıt altına alınması amaçlarıyla işlenmektedir.

 

III.            Kişisel Veri Toplamanın Yöntemi ve Hukuki Sebebi

Kişisel verileriniz; e-posta, KGF internet sitesi, KGF sosyal medya hesapları, faks, sms, CCTV, KGF santral sistemi vb. kanallar vasıtasıyla sözlü, yazılı, fiziki olarak ve/veya elektronik ortamda dijital ya da kağıt üzerinde toplanmakta ve saklanmaktadır.

 

Kişisel verileriniz; Kanun’un m. 5/2-(a) bendinde yer alan “kanunlarda açıkça öngörülmesi”, Kanun’un m. 5/2-(c) bendinde yer alan “bir sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması kaydıyla, sözleşmenin taraflarına ait kişisel verilerin işlenmesinin gerekli olması”, Kanun’un m. 5/2-(ç) bendinde yer alan “veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması”, Kanun’un m. 5/2-(e) bendinde yer alan “bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için veri işlemenin zorunlu olması”, Kanun’un m. 5/2-(f) bendinde yer alan “ilgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması” hukuki sebeplerine; bu hukuki sebeplere dayandırılamayan durumlarda Kanun’un 5/1. Maddesinde belirtilen “ilgili kişinin açık rızası” hukuki sebebine dayalı olarak işlenmektedir.

 

IV.             Kişisel Verilerin Kimlere ve Hangi Amaçla Aktarılabileceği

Kişisel verileriniz; ilgili mevzuat hükümlerinin çizdiği sınırlar dahilinde, yukarıda belirtilen amaçların gerçekleştirilmesi ve ilgili mevzuatın getirdiği yükümlülüklerin yerine getirilmesi ile sınırlı olmak üzere KGF’nin anket hizmeti aldığı tedarikçi 3. Kişiler ile ilgili diğer kişi ve kuruluşlar ve adli ve idari makamlara aktarılabilmektedir.

 

V.                Kişisel Veri Sahibinin Kanun’un 11. Maddesinde Sayılan Hakları

Kanun uyarınca kullanabileceğiniz haklarınız;

 

§  Kişisel veri işlenip işlenmediğini öğrenme,

§  Kişisel verileri işlenmişse buna ilişkin bilgi talep etme,

§  Kişisel verilerin işlenme amacını ve bunların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme,

§  Yurt içinde veya yurt dışında kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişileri bilme,

§  Kişisel verilerin eksik veya yanlış işlenmiş olması halinde bunların düzeltilmesini isteme,

§  Kanun’un 7. Maddesinde öngörülen şartlar çerçevesinde kişisel verilerin silinmesini veya yok edilmesini isteme,

§  Kanun’un 11. Maddesinin (e) ve (f) bentleri uyarınca yapılan işlemlerin, kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesini isteme,

§  İşlenen verilerin münhasıran otomatik sistemler vasıtasıyla analiz edilmesi suretiyle kişinin kendisi aleyhine bir sonucun ortaya çıkmasına itiraz etme,

§  Kişisel verilerin kanuna aykırı olarak işlenmesi sebebiyle zarar uğraması halinde zararın giderilmesini talep etme.